Milton Friedman, Monetarizmin oluşumunda ve tanıtımında en önemli isimdir. 1976 yılında "Paranın Miktar Teorisi üzerine çalışmalar" adlı kitabında Monetarizmin temel ilkelerini ortaya koymuştur. Amerika'daki Devlet okullarında öğrencilere ücretsiz öğle yemeği verilmesi tartışmaları sırasında söylediği "There is no such thing as a Free Lunch" (Bedava öğle yemeği diye bir şey yoktur) sözü monetarist ekonomi'ye inananların ana tartışma ekseni oldu.
Milton Friedman kendisine Nobel Ekonomi Ödülü verilirken yaptığı konuşmada "enflasyon her zaman ve her yerde parasal bir olgu olmuştur" sözüyle parasal genişleme - enflasyon arasındaki sıkı ilişkiye vurgu yapmıştır.
Friedman ayrıca bir ekonomik durgunluk ya da bunalım döneminde bir şekilde "ipleri elinde tutmak" şeklindeki dinamik agresif bir para arzı genişlemesinin etkili olmayacağı düşüncesinden hareketle ortaya atılan "para önemli değildir" tarzındaki hakim Keynesyen düşünceyi ortadan kaldırmak istemiştir.
Friedman ve diğer Monetaristlerden Schwartz, para politikasının hem genişlemelerde hem de daralmalarda gerçekten etkili olduğunu göstermişlerdir.
Milton Friedman'ın para ekonomisi üzerine yaptığı çalışması,1960'larda ve 1970'lerde enflasyon tehlike sinyalleri vermeye başladıkça, giderek önemli ve uygulanabilir hale geldi. Friedman'a göre ileri ülkelerde 1970'lerden sonra baş gösteren krizin asıl nedeni John Maynard Keynes'ten esinlenerek uygulamaya sokulmuş konjonktür politikalarıdır.
Yüksek düzeyde istihdam oluşturmayı esas almış olan konjonktür politikalar, gevşek politikasından doğan etkilerle ekonomileri raydan çıkararak istikrarsızlığı yaygınlaştırmıştır.
1970'lerin ve 1980'lerin başlarında Monetaristler gerek Akademik ve gerekse politik çevrelerden birçok taraftara toplayarak düşüncelerini yaymışlardır. Onlara göre 1970'li yıların sorunu olan işsizlik ve enflasyonun sebebi uygulanan gelişigüzel para politikalarıdır. Ekonomik istikrarsızlığın kaynağı ise para arzındaki düzensiz dalgalanmalardır
Monetarizmin temel ilkeleri:
Para arzındaki büyüme oranı ile nominal gelirin büyüme oranı arasında çok kesin olmamakla birlikte bir ilişki bulunmaktadır.
Bu ilişki çok kesin değildir çünkü para arzındaki artışların geliri etkilemesi zaman alır. Ayrıca, bunun ne kadar süreceği de belli değildir.
Ortalama olarak para arzındaki artış, nominal gelirleri yaklaşık 6 ve 9 ay arasında geçecek bir süre sonunda etkiler.
Nominal gelirin büyüme oranındaki artış etkisi, kısa dönemde (5 veya 10 ay kadar bir sürede) ilk olarak üretim üzerinde görülür. Bu daha sonra, 10 ayı aşan bir sürede, fiyatlara yansır.
Ortalama olarak, para arzındaki artış ile enflasyon arasındaki toplam gecikme 12-18 ay arasındadır.
Miktar Teorisi
Monetarizm, esasen bu ilkeleri ile klasik iktisatçıların açıkladıkları Miktar Teorisini yeniden ön plana çıkarmıştır. Bununla birlikte monetaristler Klasik Miktar Teorisi'ni bazı yönlerden eleştirmişler ve bu teorinin enflasyonu açıklamak için yeterli olmadığını öne sürmüşlerdir. Monetaristlere göre, MV=PT şeklinde ifade edilen klasik miktar teorisi formülünde yer alan paranın dolaşım hızı (V) sabit değil, aksine bazı değişkenlerin istikrarlı bir fonksiyonudur. Friedman’ ın analizleri ile geliştirilen monetarizme aynı zamanda “Modern Miktar teorisi” adı da verilmektedir.
John maynard keynes şöyle der “iktisatçı ve siyasal düşünürlerin fikirleri, ister doğru olsun ister yanlış olsunlar, genel olarak sanıldığından çok daha etkili ve güçlüdür”. Özellikle final ve vize dönemlerinde iktisat öğrencilerinin en çok sövgüsüne mazhar olan keynes, hem iktisat bilimine akademik katkısı hem de dünya ekonomisine özellikle büyük buhran dönemindeki politik katkıları nedeniyle en önemli iktisatçı olarak görülmektedir. İktisadın babası adam smith ise, makro iktisat’ın babası da keynes’tir.
Keynes 1883 yılında yani karl marx’ın öldüğü tarihte cambridge’te dünyaya geldi. Babası john neville keynes’de iyi bir iktisat ve mantık hocası idi. Winston churchill’in, “büyük adamların çocuklukları genelde mutsuz ve acılı geçmiştir” teorisinin tersine keynes’in çocukluğu gayet zenginlik ve mutluluk içersinde geçmişti. Yani o zaman ingiltere’sinin kaymak tabakasından bir aileden gelmekteydi. Keynes king’s college’da okurken ünlü düşünürler bertrand russell ve george edward moore’un etkisinde kalmıştır. Moore’un “insanın en önde gelen amaçları, sevmek, estetik güzellikler yaratmak, bunların zevkine varmak ve bilgi peşinde koşmaktır” sözlerine uygun minvalde yaşantısını sürdürmüştür.
Keynes’in iktisata yönelmesini asıl sağlayan kişi ise 1885-1925 arasında iktisat dünyası için bir peygamber olarak görülen alfred marshall’ın principles adlı kitabıdır. Bu kitap özellikle üst düzey yeteneği ve aklı olmayan insanların da iktisat biliminden uzaklaşmasını sağlamaktadır. Keynes gibi bir deha ise bu kitapla birlikte iktisat biliminin sınırları içine girmeyi başarmıştır.
1905 yılında university of cambridge’i bitiren keynes, açılan memuriyet sınavında ekonomi sorularında başarılı olamayınca, sınavı düzenleyenler için, “herhalde benden daha az ekonomi biliyorlardı” demiştir. Ardından denizaşırı ülkeler sınavını kazanan keynes, john stuart mill gibi iktisatçıların fikirlerini şekillendiren, müthiş zenginlikler ve müthiş sefaletlerin eşanlı yaşandığı, doğu hind şirketi’nin sömüre sömüre bitiremediği hindistan’a gider.
Burada tecrübe kazanan keynes, alfred marshall’ın torpili ile kazandığı bursla cambridge’de lisan üstü eğitime başlamıştır. Birinci dünya savaşı ile birlikte, cepheye gitmeyi yeğlemeyen keynes hazine bakanlığı’nda memuriyete başlar. Burada başarılı işler yapan keynes, savaş sonunda toplanan barış konferansı’na giden heyet arasında kendine yer bulur. Paris barış konferansı’nda mağlup ülkelere dayatılmak istenen yüklü savaş tazminatlarına karşı çıkarak heyetten istifa etmiştir. Ona göre almanlar’dan ödeyebileceklerinin üzerinde tazminat istemek avrupa’nın kendi kendini cezalandırması idi.
Bu tavrı nedeniyle ingiliz hükümeti ile ilişkileri bozulan keynes bundan sonraki 20 yıl boyunca bir sigorta şirketinin müdürlüğünü yapıp, hisse senedi, döviz, emtia alıp satmak gibi finansal araçlarla uğraşmıştır. Kamu görevlerinden dışlanan keynes’in avantajı ise her ağzına geleni söyleyebilmek olmuştur.
Ayriyeten o dönemin adriana lima’sı olan yıldız rus balerin lydia lopokova ile evlenme fırsatını da yakalamıştır. Dönemin magazin sayfalarında bu evlilik için “aklın ve güzelliğin eşsiz birleşimi” denilmekte idi.
Keynes’in yazıp çizmesinden en çok zarar gören kişi hiçbir zaman yıldızının barışmadığı winston churchill olmuştur. Savaş sonrası churchill’in sterlinin değerini savaş öncesi altın ve dolar kuruna göre belirlemesini budalalık olarak gören keynes, churchill’in “yanılgıya düşmesini engelleyecek içgüdüsel yargı yeteneğinden yoksun olduğunu belirtmişti. Ancak oldukça yüksek belirlenen bu kur yüzünden ingiltere müthiş bir dış ticaret ve işsizlik sarmalına girmişti. Keynes’in öngörüleri gerçekleşmişti.
24 ekim 1929 yani kara perşembe denilen o uğursuz gün ile başlayan büyük ekonomik kriz on yıldan fazla bir zaman tüm dünya piyasalarını olumsuz yönde etkilemiştir. 1933 yılında o dönemki başkan franklin roosvelt’e mektup yazan keynes hiçbir alçakgönüllülük göstermeden, bu krizden hükümet harcamalarını arttırmak suretiyle çıkılabileceğini salık veriyordu. Oysa amerika başkanından gerekli ilgiyi görmemişti.
Keynes vazgeçmedi ve1936 yılında wealth of nations’dan sonra iktisat aleminin en önemli ikinci kutsal kitabı olan the general theory of employment interest and money’yi yayımladı. Klasiklerin ekonomik krzilerin kendiliğinden bir süre sonra çözüleceği teorisi tutmamış nerdeyse 10 yıl geçmişti. Keynes bu kitapta ekonominin eksik istihdam ile de dengeye gelebileceğini savunmuştur. Ona göre tedavi için hükümet borçlanmalı ve altyapı yatırımlarına girişmeli, harcamalarını çok fazla arttırmalıydı.
Mektupla amerika’ya giremeyen keynes kitabı ile amerikan üniversitelerine girmiş ve buralarda peygamber olarak görülmekteydi. Özellikle harvard üniversitesi keynes’in fikirlerinin yayılımı için bir kilise işlevi görmüştür. Meşhur joseph a. Schumpeter keynes’i hiç sevmese de fikirlerini üniversitede anlatmasına hiç karşı çıkmamıştı.
Harvard’da olgunlaşan fikirler keynes hayranı bürokrasiye yakın genç iktisatçılar tarafından washington’a taşınmıştır. Özellikle 1930’ların sonlarında roosevelt’in ekonomik danışmanı olan lauchlin currie ve meşhur iktisatçı alvin harvey hansen, keynes’in düşüncelerini amerika üzerinde deneme olanağı buldu. İkinci dünya savaşı için müthiş silah yatırımları yaparak, işsizliği yenen hitler almanya’sı, keynes’in fikirlerinin alelacele amerika’da da uygulanmasına yol açtı. Sonunda büyük krizden çıkılmıştı.
Amerika işsizliği yenmiş ama başka uyuyan bir dev olan enflasyonu sanki kış uykusundan uyandırıyordu. Keynes müthiş zaferini geç te olsa kazanmıştı. Enflasyonun savaşa özgü bir durum olduğu o dönemki iktisatçılar tarafından kabul edilmişti.
1944 yılında new hampshire’daki bretton woods isimli kasabada, altın sistemi ve savaş tazminatları hususlarında devletlerle devletler arasında değil ama devletler ile keynes arasında bir toplantı tertip edildi. Bu konferans ile ımf ve dünya bankası ıbrd kuruldu. Savaş mağlupları cezalandırılmayacak, o ülkelerin yeniden imarı sağlanacaktı. Nitekim marshall planı ve yardımları hep keynes fikirlerinin ürünüdür.
Keynes bir kriz ve zengin ülke iktisatçısıydı. Çözümleri yoksul ülkelerde yatırım yapacak para olmadığından geçerli olamıyordu. Keynes işsizlik ve bunalıma çare olmuştu ama enflasyona karşı değil. Yine de1946 yılında hayatını kaybeden sör keynes herkes tarafından bu bilimin babası olarak görülmeye devam etmektedir.
Keynesten bir demeç :
1930'da yazdığı "torunlarımızın ekonomik olanakları" adlı denemesinde, mevcut ekonomik gerçekliğin ahlaki normlar üzerindeki belirleyici etkisine ve bu durumun değişebileceğine dair şöyle umut dolu bir öngörüsü vardır: "servet biriktirmek artık toplumsal önemini yitirdiğinde ahlak kurallarında da büyük değişiklikler olacak. İki yüzyıldan beri en çirkin insani özellikleri en yüce erdemler konumuna yükseltmemize neden olarak bize kabus yaşatan sahte ahlak kurallarının pek çoğundan kurtarabileceğiz kendimizi. Para olgusunu gerçek değerinde kavrama cesaretini gösterebileceğiz. Para edinme tutkusunun -hayatın keyifli yanlarına ve gerçekliklerine ulaşma aracı olarak para edinme tutkusunun- ne demek olduğunu kavrayacağız: hayli ölümcül bir hastalık, ürpererek ruh hastalıkları uzmanına başvurmamıza neden olan, hem suç, hem de hastalık eğilimini içeren o dürtülerden biri olduğunun farkına varacağız. Bütün çirkinliklerine ve adaletsizliklerine rağmen sermaye birikiminin teşviki için olağanüstü yararlı olduğundan halen yüksek bedeller ödeyerek sürdürdüğümüz ve servet, ekonomik ödül, yaptırım dağılımını etkileyen tüm sosyal gelenekleri ve ekonomik pratikleri nihayet özgürce def edebileceğiz."
0 yorum:
Yorum Gönder